1. Dünya Savaşı Filistin Cephesi (Genel Özeti)
Tarih
kitaplarımızda üstünde neredeyse hiç durulmayan, ancak Kurtuluş Savaşı’nın
başlangıcı olarak kabul edilmesi gereken Filistin Cephesi’ni burada,
bütün gerçekliği ile ortaya koyacağız. ("Kaynaklar ve Belgeler" Bölümü İçerisinde Yararlandığımız Bütün Kaynakları ve Belgeleri Yayınladık)
Atatürk, 5
Temmuz 1917’de merkezi Diyarbakır’da bulunan 2.
Ordu Komutanlığından İstanbul’da kurularak, Filistin Cephesi’ne intikal
ettirilen 7. Yıldırım Ordusu Komutanlığına
atanmış, 15 Temmuz 1917’de kurulan Yıldırım
Orduları Grup Komutanlığına bağlanmıştır. Mustafa Kemâl, Yıldırım Orduları Grup
Komutanı Alman Mareşali Falkenhayn ile sorunlar yaşayınca istifa ederek
İstanbul’a gitmiştir. (Yazışmalar için; Atatürk'ün Filistin’deki
yazışmaları-1917 yılı) Mareşal Falkenhayn, Filistin Cephesi’nde başarılı
olamayınca, 25 Şubat 1918’de Başkomutan
Vekili Enver Paşa tarafından Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığından alınarak,
yerine eski Çanakkale Cephesi Komutanı Mareşal Liman Von Sanders atanmıştır.
Mustafa Kemâl, 7 Ağustos 1918’de 5. Mehmet
Reşat’ın ölümü üzerine Padişah olan 6. Mehmet Vahdettin tarafından bizzat 7.Ordu Komutanlığına tekrar görevlendirilmiştir.
Osmanlı
İmparatorluğu’nun Almanya’nın organize ettiği İttifak Blok’una katılarak,
Birinci Dünya Savaşı’na girişinden sonra, Ahmet
Cemâl Paşa komutasında Süveyş Kanalı’nı geçerek Mısır’ı geri almak,
İngiltere’nin Kral Yolu (Hindistan Yolu)’nu kesmek ve Almanya üzerindeki İtilaf
Blok’unun Baskısını azaltmak amacıyla başlattığı Kanal
Harekâtları, başarılı olamamıştır. Müteakiben, Mekke Emiri Şerif Hüseyin ile oğulları, Ali, Faysal, Abdullah
ve Zeyd tarafından Hicaz (Mekke ve
Medine)’da çıkartılan Arap İsyanıyla koordineli olarak yürütülen İngiliz
taarruzu, Sina Yarımadası’nı geçerek Filistin’e intikal etmiştir.
Filistin
Cephesi’nde görevli Yıldırım Ordular Grubu, ( 4, 7, 8.
Ordular ve Mondros Mütarekesi’nden sonra 2.ordu) Gazze Muharebeleri,
Şeria Muharebeleri ve Nablus Meydan Muharebesi sonunda bozguna uğramış,
sırasıyla; Dera, Şam ve Halep’e kadar çekilmişlerdir. Daha sonra, Milli
Mücadele kadrosunun temelini teşkil edecek olan Mustafa
Kemâl (Atatürk), Mustafa İsmet (İnönü),
Mustafa Fevzi (Çakmak), Ali Fuat (Cebesoy), Refet
(Bele), Fahrettin (Altay) Paşalar ve
Osmanlı birliklerinin çoğu Filistin Cephesi’nde General
Allenby tarafından sevk ve idare edilen İngiliz Ordusuna karşı
savaşmışlardır. 7.Ordu Komutanı Mustafa Kemâl Paşa, 26
Ekim 1918’de Halep kuzeyinde İngiliz ve Arap Ordularının taarruzunu
durdurmayı başarmıştır.
Konunun en
geniş özeti böyleyken, gözümüzden kaçan bazı bölümleri eklemek için Filistin
Cephesi’nin üzerinden son bir kez daha geçmemiz gerekir. Öncelikle
Atatürk, savaşın bitimine iki ay kala ikinci kez Filistin Cephesi’ne atandığı
sırada, Atatürk’ün önemli bazı sağlık sorunları vardı. Birincisi; böbrekleri taş dökmesi nedeniyle büyük sancılar çekmesiydi;
diğeri de zaman zaman sıtma hastalığının nüksetmesiydi.
Bunun dışında ordunun, gerekli yiyecek ve askeri teçhizat sıkıntıları da vardı.
Askerlerin bölge iklimine uygun giyecekleri yoktu. Sıcaktan dolayı askerler
eriyip gidiyordu. Bununla beraber, süvari birliklerinin atlarına verilecek
yiyecekleri olmadığı gibi, kendilerinin de yiyecekleri yoktu. Hayvanlar
otlatılamıyordu. Otlatılacak ne bir alan kalmıştı, ne de durumları vardı.
Filistin Cephesi’nin bu duruma düşmesinin diğer büyük nedenlerden bir tanesi
de; Enver Paşa’nın Alman ordusuna mensup
komutanlara olan inancı ve güveniydi. Atatürk, her bulduğu fırsatta bu durumu
dile getirse de, Osmanlı ordusundaki Alman etkisi azaltılmadı. Alman generaller
taarruz etmekten yanaydılar ancak, Atatürk savunmadan yanaydı. Çünkü İngiliz ve
Fransız birlikleri sayıca oldukça üstünlerdi. Askeri teçhizatları da cabası…
İngiliz orduları Filistin’e girdikten sonra Yıldırım Orduları büyük bir
şekilde bozguna uğradı. Ordudan firar edenler oldu. Ordunun morali tükenmişti.
İşte bu noktada durumu düzelten Atatürk’ün büyük maneviyatını ve dehasını bir
daha göreceğiz.
Atatürk,
diğer ordularla koordinasyon sağlayarak manzarayı tahlil ettikten sonra, orada
tutulunamayacağını görüyor. Yıldırım Ordularının bölgede tutunabilmesi için
yerel halkın desteğine de ihtiyacı vardı. Fakat bölgedeki çoğunluk Arap
nüfusundan oluşuyordu. İngilizler Arapları örgütlediği için Araplar, çeteler
halinde Türk halkına ve Osmanlı ordusuna karşı saldırılar düzenliyordu. Yani,
Araplar Türkleri düşman olarak görüp çete savaşlarıyla İngilizlere ve
Fransızlara destek veriyordu. Araplar, hastaneleri bile basıp insanları
katlediyordu.
Atatürk, diğer ordular ile
koordineli bir şekilde toplayabildiği kadar asker ve bölgede bulunan yerel Türk
halkı ile geri çekilme harekâtını gerçekleştirmişti. Bu geri çekilme, Toroslara
kadar sürdü. Fakat Şam’a gelindiğinde Cemâl ve Cevat Paşalar orduyu bırakıp
İstanbul’a kaçtılar. Liman Von Sanders, Atatürk cepheye yeni geldiği zamanlarda
Adana’ya gitmişti. Adana’da bir otel odasından vaziyeti idare etmeye
çalışıyordu. Ancak cephe ile ilişkisini tamamen kesmeden önce Liman Von
Sanders, Murat Palas Oteli’nde Atatürk ile görüşüp Yıldırım Orduları
kumandanlığını Atatürk’e bırakmıştı. Ayrıca, Liman Von Sanders kimi paşaları da
geri göndermişti. Gerekçe olarak da; kendilerine artık ihtiyaç kalınmadığı gibi
bir kanı ileri sürmüştür. İsmet Paşa da hastalandığı için cepheden ayrılmıştı. (bakınız:
Osmanlı'nın Filistin Cephesi'ndeki Son Muharebesi – 58 GÜN Belge Roman).
Önemli başka bir durum
vardır ki; Atatürk’ün günde ortalama iki saat uyuyarak
ve hasta bir şekilde elli sekiz gün boyunca bu geri çekilmeyi gerçekleştirdiğidir. Buradan
anlaşılan; diğer paşaların firardan başka bir şey
yapmadığıdır. Elli sekiz gün boyunca süren bu geri çekilme harekâtında
Atatürk ve emrindeki insanlar, birtakım zorluklarla karşılaştıkları için geri
çekilme daha da zorlaşmıştır. Bu zorluklar; zaman zaman Arap çetelerinin,
İngiliz uçaklarının saldırılarına maruz kalmalarıyla İngiliz Ordusunun,
Yıldırım Ordularını arkadan çevirerek ordumuzun çatışmalara girmek zorunda
bırakılmasıdır. Bu saldırılardan sağ kalanlar ile Atatürk Toroslara kadar geri
çekiliyor ve orada kuvvetli bir direniş hattı kurduruyor. Zaten Atatürk’ün de
istediği buydu. En büyük önem teşkil eden kısım ise; Toros dağlarından geçen
tren yolları ve tünellerdir. Atatürk burada keşif gezileri düzenliyor. Antep’te
Mehmet Saraç Çavuş ile karşılaşıyor ve oradaki yerel halkı örgütleyerek
vaziyeti anlatıyor (bakınız: Atatürk’ün Kilis’e gelişi – 58 GÜN Belge Roman).
Atatürk, halkın ileri gelenleri ile birlikte savaşa karşı bir sivil direniş de
örgütlüyor. Atatürk, bu örgütlenmeyi bütün Toroslara yayıyor. Örgütlenmiş halk,
Toroslardaki tren yolları geçitlerini tutarak bir tane düşman askerini
geçirmiyorlar. Bunun yanı sıra, İngilizler ve Fransızlar İskenderun’dan karaya
çıkmaya çalışmışsalar da İskenderun Limanını tutan Yüzbaşı Ahmet Halit, büyük
bir direniş göstererek İngiliz ve Fransız askerlerini Yıldırım Orduları
dağıtılana kadar karaya çıkarttırmıyor.
Ne yazık ki bu sürede
Mondros Mütarekesi imzalanıyor. Bunu imzalayan padişah Vahdettin, Mondros
Mütarekesi koşullarını hayata geçirebilmek için, yani Anadolu’nun işgal yolunun
açılabilmesi için, Atatürk’ün elinde bulunan orduları lağvediyor. Yani, ordular
dağıtılıyor. Ancak bu durumun olmaması için Atatürk, İstanbul ile (Vahdettin)
telgraflaşıyor ve burayı bırakmayacağını net bir şekilde belirtiyor. (bakınız:
58 GÜN Belge Roman) Fakat kendisi padişah olmadığı için orduların dağıtılmasına mani
olamıyor. Bu durum gerçekleşince Atatürk büyük bir söz söylüyor: “Ordularımı
elimden aldınız, ama halkımı elimden alamazsınız!”. Dediği gibi de oluyor…
Bu örgütlenme, Kurtuluş Savaşı başlangıcını oluşturmaktadır. Atatürk, Ali
Fuat Paşa’ya verdiği talimatlar ile lağvedilen ordu silahlarının bir kısmını
gizlice direniş hattında yaşayan yerel halka dağıtıyor, bir kısmını da Maraş’a
yolluyor.
İşte resmi
kitaplarımızda yer almayan asıl Filistin Cephesi böyledir! Buradan çıkarmamız
gereken önemli sonuçları sıralarsak:
1. Atatürk kendi
sağlığının uygun olmamasına, koşulların hiç de iyi olmamasına ve diğer
paşaların orduyu bırakıp kaçmalarına rağmen, ordularını ve bölgede
yaşayan Türk Halkını terk etmeyi bir an bile düşünmüyor. Bu da Atatürk’ün
milletini ne kadar çok sevdiğinin göstergesidir.
2. Atatürk, halka gerilla
savaş taktiklerini öğreterek, Kurtuluş Savaşı’nın direnişini başlatmış oluyor.
3. Atatürk İstanbul ile
yaptığı telgraf görüşmelerinde, Toroslarda kurduğu direniş hattında savaşabileceğimizi
ve düşmanı durdurabileceğimizi birçok kez net bir şekilde ifade ediyor. Eğer
Vahdettin, Yıldırım Ordularını dağıtmak yerine, söylediklerini gerçekleştirmesi
için Atatürk’e destek verseydi; Mondros Mütarekesi ve devamı olan Sevr
Antlaşması, o koşullarda hayata geçirilemezdi. Atatürk bunu bildiği için
sürekli telkinlerde bulunuyordu.
Ayrıca buradan da bu konu hakkında bilgilendirici bir videoya ulaşabilirsiniz (sayfa başındaki ilk videodur): http://dauadk.blogspot.com/p/ataturku-anlamak.html
Kaynaklar:
- Mustafa Yıldırım, 58 Gün Mustafa Kemal ile Filistin’den Anayurdun Dağlarına (Belge Roman) -Kitabın içinde bir sürü kaynakça vardır.-
- http://atam.gov.tr/i-dunya-savasi-sonunda-halep-sokak-muharebeleri-ve-mustafa-kemal-pasa/
- Atatürk’ün Tamim Telgraf Beyannameleri
- Dr. Cemâl Kemâl, Osmanlı'nın Filistin Cephesi'ndeki Son Muharebesi
Şubat 2011, Özer YAVUZASLAN, DAÜ - Atatürkçü Düşünce Kulübü